28 Ağustos 2016 Pazar

15 Temmuz Destanı

15 Temmuz şehitlerini rahmetle, gazilerini minnetle anarak başlayalım söze. Rabbim, 100 yılda bir yaşanacak bir musibet verdi, bu millet o musibet içerisinden muhteşem bir hikâye çıkardı. 60 darbesinde evinden çıkmayan, 80 darbesinde perdenin ardından sokağa bakan, 28 Şubat’ta dişlerini sıkan bu millet, 15 Temmuz akşamında “hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım/ kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım” diyerek eşine az rastlanır bir destana imza attı. 15 Temmuz akşamı, karanlığın en koyusunu yaşamaya hazırlanırken, aydınlık bir sabaha ulaşmamızı sağlayan rabbime sonsuz şükürler olsun.

Darbe söylentisinin ilk duyulduğu anda sosyal medyadan tepkisini veren, darbeye karşı restini çeken, abdestini alıp Türk bayrağıyla sokağa çıkan milyonlar, hepimizi bu topraklar adına bir kez daha umutlandırdı. Bu toprakların dedelerinden, ninelerinden, kadınlarından, erkeklerinden, çocuklarından umudunu kesen her kim varsa, 15 Temmuz akşamında hakikatin bambaşka bir tezahürü olduğunu gördü. İlk gecede hiç düşünmeden kararını bu milletten, bu topraklardan, bu ülkeden yana yapanlarla; sonrasında havayı koklayıp, işi garantiye alıp asayiş berkemal olunca meydana çıkanlar arasında dağlar kadar fark olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız. Darbecileri durdurmak için canından, malından vazgeçenlerle sonrasında bunun edebiyatını yapanları, bunun cakasını satanları, bunun sefasını sürenleri aynı kefeye koymayacağız. 15 Temmuz akşamında darbe haberini alır almaz üstünü bile değiştirmeden pijamasıyla sokağa çıkıp ilk gördüğü tankın önüne yatanlarla, kurşunlara aldırmadan yürüyenlerle, o gece evinden dışarı adım atmayıp saklananları bir tutmayacağız.

15 Temmuz akşamında tüm Türkiye tek bir sloganla yankılandı: Ya Allah, Bismillah, Allahuekber… Darbe girişiminin ilk saatlerinde tavrını açıkça bu milletten yana koyan Devlet Bahçeli sayesinde ülkücü camia, sokaklarda darbecilere karşı en önde saflarda yer aldı. Üç hilalli bayraklarıyla, kurt başı el işaretleri ve dillerinde Ya Allah, Bismillah, Allahuekber sloganlarıyla bu ülkenin karanlığını aydınlığa çevirmede başrolü oynadılar. Bu duruşlarını hiçbir zaman unutmayacağız. “Vatanseverlik nedir?” sorusunun cevabını ete kemiğe büründürdüler. Zor zamanda konuşmanın önemini hatırlattılar. Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır sözünü hayata geçirdiler.

O akşam en ön safta yer alıp, tanka, silaha, bombaya karşı ülkesini savunanlar arasında Saadet Partisi’nden yiğitler de vardı. Ve onlardan 15’i darbecilerin kurşunları ile şehit düştü. Belki daha o akşam haberleri izlerken Ak Parti’yi, Erdoğan’ı eleştirmişlerdi ama darbe yapılacağını haber alır almaz parti rozetlerini bir kenara bırakıp meydanlara atıldılar. Onlar, 28 Şubat’ta bu millete yapılanın aynısının hatta daha fazlasının 15 Temmuz sonrasında yapılacağını bildikleri için çıktılar sokaklara. O dönemde Erbakan yalnız bırakılmıştı, bugün de Erdoğan aynı akıbete uğramasın diye kurşunlara siper oldular. Milli Gençlik Vakfı’nda, Anadolu Gençlik Derneği’nde öğretilen vatan sevgisinin, bayrak sevgisinin, ümmet bilincinin gereğini yerine getirdiler.

Şimdi temizlik zamanı… Bir yandan şehitlerimizin aziz hatıralarını yâd edeceğiz bir yandan da ülkemizi bu FETÖ’cü hainlerden tek tek temizleyeceğiz. TSK içerisinde yuvalanan, emniyete, yargıya, diğer önemli kurumlara çöreklenen bu yapı, buralardan bir daha geri gelmeyecek şekilde sökülüp atılmalı. Bu yetmez. TSK başta olmak üzere tüm kurumların tertemiz, ferah, şeffaf ve emin kalabilmesi için buraların tamamen, ardına kadar millete açılması gerekiyor. Bu milletin çocukları hiçbir sınırlamaya uğramadan, hak ettiği şekilde bu kurumlarda yerini almalı. FETÖ gibi sinsilerin bu kurumlara sızmasını engellemek için bu kurumlar milletin tüm ferdine açık olmalı. Bu ülkenin çocukları, bu iklimin çocukları, bu toprakların çocukları buralarda özgürce ve kendi benlikleriyle yer almalı. Bu kurumlar; ezandan, saladan, camiden, mehter marşından, tekbirden, başörtüsünden korkanlara değil, bunlar için canını verecek olanlara açılmalı. Bu kurumlarda halkına tepeden bakanlar değil, halkıyla omuz omuza olanlar istihdam edilmeli. Askerle milleti buluşturun, bu iki değeri bir birine kavuşturun. “Rütbe omuzda duran değildir, yürekte olandır” anlayışıyla hareket edenleri baş tacı edin. Karanlık odaklara, kökü dışarda olanlara hizmet edenlere değil, bu millete hizmet edecek insanlara makam mevki, rütbe verin.

7 Şubat 2012’de Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile başlayan, Haziran 2013’deki Gezi Kalkışması ile alenileşen, 17-25 Aralık ile keskinleşen savaş, inşallah, 15 Temmuz 2016’da yepyeni bir merhaleye evirilmiş oldu. 40 yıl boyunca bu ülkeyi, bu ülkenin kurumlarını saran şer şebekesi son kalkışması ile intihar ettiğini cümle âleme gösterdi. Mücadele bitmedi, kıyamete kadar devam edecek. Bundan sonra daha uyanık olacağız. Feraset sahibi olacağız. Her mevzuda kılı kırk yaracağız. Kimseye aklımızı kiraya vermeyeceğiz. Her “Allah” diyene kul köle olmayacağız. Her bebek yüzlüye kanıp, benliğimizi her koşulda ona teslim etmeyeceğiz. Soracağız, sorgulayacağız.
Bu darbe girişimi ile bir şeyi de kafamıza mıh gibi çaktık; bundan böyle oğullarımızı, kardeşlerimizi, yeğenlerimizi askere gönderirken onlara şunu söyleyeceğiz: Eğer sizi darbe yapmak için, millete kurşun sıkmak için zorla sokağa çıkarırlarsa, ilk fırsatta üniformanı çıkar ve halkın arasına karış...

  

Hiç yorum yok: