16 Ocak 2012 Pazartesi

Freiburg'da rüya gibi bir 10 gün...

2011'in son haftası ailece Almanya'nın Freiburg şehrindeydik... Bu soğuk kış vaktindeki ziyaretimizin sebebi; ağabeyimin oğlu yeğenim İbrahim'in düğünüydü. Düğüne gitmeye karar verdiğimiz de, bir ülkeden başka bir ülkeye, daha doğrusu AB üyesi bir ülkeye gitmenin meşakkatini, zorluğunu görmüş olduk. Vize uygulamasının ne menem bir eziyet olduğuna şahitlik ettik. Alacağımız 10 günlük "izin" için, 40 tane evrağı bir bir toplamak, SGK'dan nüfus müdürlüğüne kadar bir çok resmi dairenin kapısını çalıp beklemek zorunda kaldık. Sınırların kalktığı, dünyanın küresel bir köy haline geldiği bu yüzyılda "vize uygulaması" kadar çağ dışı ve insanlık dışı bir muamele olamaz herhalde... Tüm evrakları toplayıp, konsolosluğun kapısını çalıp, o ülkeye kabul edilmeyi beklerken insan, kendini dışlanmış, horlanmış birisi olarak görüyor. Bu böyle devam etmemeli; vize uygulamasının kaldırılması ya da en azından yumuşatılması gerekiyor. Bu şekilde bir ayrımcılığa maruz kalmak, Türkiye gibi gelişen bir ülkeye yakışmıyor.
Şükür ki; Almanya'ya gidip orada temelli kalmayacağımızı(!) belgeleyen gerekli evrakları teslim edip vizemizi aldık. Ve nihayetinde Freiburg'a vasıl olduk... Almanya'nın güneyinde yer alan bu küçük ve tarihi şehri, kısıtlı bir zaman dilimi içerisinde gezmek, dolaşmak; farklı bir kültürü, medeniyeti gözlemlemek bize fazlasıyla keyif verdi. Bundan tam 30 yıl önce, gurbetçi bir ailenin, gurbette doğan ilk çocuğu olarak, hayata gözlerimi açtığım bu şehrin havasını teneffüs etmenin keyfine vardım. İnsan yine de bir bağ kuruyor doğduğu şehirle, onu hissettim... 30 küsur yıldan beridir bu şehirde yaşayan ağabeyimi ve yeğenlerimi yaşadıkları yerde görmenin ve onların hayatına kısa bir süreliğine de olsa şahitlik etmenin güzelliğini de yaşadık. Hep onlar bize gelecek değil ya, bu sefer de biz onlara gittik. Kuralların hakim olduğu, düzen kültürünün baskın olduğu, klasik Alman disiplininin yaşandığı Freiburg; eşimle vardığımız görüş birliği sonucu, George Orwell'in 1984 romanını anımsattı bize... Almanya'nın bu en güneş alan şehrinde, deyim yerindeyse güneşe hasret kaldık. Sabah uyandığımızda kapalı bir hava, gündüz kapalı bir hava ve erken kararan bir hava... Bizim gibi Akdeniz insanlarına oldukça yabancı bir iklimi yaşadık Freiburg'da. 
"İslam Toplumu Milli Görüş"ün Camii'nde Avrupa'yı yurt kabul eden (Vatan değil) gurbetçilerimizle omuz omuza yatsı ve Cuma namazımızı eda ettik. Onların bu ülkeye kattığı değeri, bu ülkeden beklentilerini, Türkiye'ye bakış açılarını görmüş olduk. Her türlü dış etkene rağmen kendi dinlerini, kültürlerini, adetlerini yaşamaya gayret etmelerini takdirle karşıladık. Ziyaret süremiz kısa olduğu için elimizden geldiğince şehri gezmeye çalıştık. Tabi bu arada, ikram etmek için meşhur Alman çikolatası ve hediyelik bir kaç şey de almayı ihmal etmedik :) Bu kısa zaman diliminde bizleri en güzel şekilde ağırlayan, misafir eden ağabeyim ve yeğenlerime, Şen ailesinin tüm fertlerine, Frankfurt'tan Freiburg'a gelerek, bizleri yalnız bırakmayan akraba ve hemşehrilemize ne kadar teşekkür etsek azdır. Allah, tüm gurbetçilerimizin yardımcısı olsun...

Hiç yorum yok: