25 Ağustos 2011 Perşembe

Libya'da gelen gideni aratmasın

42 yıllık Kaddafi diktatörlüğünün yıkılmasının ardından, gözler buz kez "Libya'da bundan sonra ne olacak" sorusuna çevrildi. Ülkesini bir aile şirketi havasında yöneten, kendisine muhalif olabilecek hiç kimseye söz ve yaşam hakkı tanımayan Kaddafi'nin gitmesi ile birlikte Libya'da artık yeni bir dönem başlayacak. Şimdilik bir bayram havasının yaşandığı ülkede bundan sonra ne olacağı ise bilinmiyor. Yıllardır baskı altında kalan Libya muhalefeti, zafer sarhoşluğu içerisinde devrimlerini kutluyor. Tunus ve Mısır'da olduğu gibi Libya'da da kazanılan bu haklı devrimi can-ı gönülde kutluyoruz. Ancak kafamızdaki soru işaretlerini, temennileri, korkuları da dile getirmekten geri durmamamız gerektiğine inanıyoruz. 

Yeni Şafak yazarı Akif Emre'nin bugün köşesinde dile getirdiği; "Libya'da özetle olan şu: Bir diktatörden kurtarılan Libyalılara görece özgürlük sunulmuş (bu özgürlüğün sınırlarının ne olduğu henüz belli değil), ancak ellerinden onurları ve enerji kaynakları alınmış oldu." görüşünün aceleyle dile getirildiğini düşünüyoruz. Evet, muhaliflere NATO yardımcı oldu. Evet, Yeşil meydan'da batılı liderlere teşekkür pankartları açıldı. Evet, Batılı şirketler ülkedeki petrolü paylaşmak için ellerini ovuşturmaya başladılar. Evet, muhalifler Batılılara kesin bir red cevabı vermiyor. Ancak, şu an Libya'da çok hassas bir denge söz konusu. Ben bunu Türkçemiz'de yer alan güzel bir deyimle açıklıyorum: Köprüyü geçene kadar ayı'ya dayı demek. Umarız; gelen gideni aratmaz, Libya halkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmaz. Umuyorum ki; Libyalı muhalifler diktatör Kaddafi'yi alt ettikleri gibi ülkelerindeki enerjiyi ele geçirmenin planlarını yapan emperyalistleri de alt ederler.  Ömer Muhtar'ın torunlarına da bu yakışır zaten...

Hiç yorum yok: